Log in
Sefer Aşır Eraslan

Sefer Aşır Eraslan

Sefer Aşır Eraslan

Web site URL: http://www.gemlikgundemgazetesi.com/seferasireraslan

YURT MESELESİ

Üniversitelerin kayıtlardan sonra  yeni öğretim yılına bazıları başlasa da bir kısmı hazırlıklarına devam etmektedir.Okul kazanmak kadar zor olan barınma,yurt meselesi velileri daha derinden düşünmeye sevk ederken gençler kazanmanın kayıt yaptırmanın,kapağı atmanın sarhoşluğu içerisindedir.Okul açılıp bir hafta geçtikten, devamsızlıklar yazılmaya başladıktan sonra sıkıntı basacaktır.Lakin en büyük sıkıntı velilerindir elbette.Kayıt esnasında kapıda stand açıp gençleri çalmaya çalışanların bir önemli aktörü yok olmuşa benziyor.Onlar zaten tavsiyeli,referanslı aldıkları için acemi tavlama zamanı da artık yok olmuşa benzemektedir.Özellikle kız çocuklarının barınma mecburiyeti emniyetli yer arayışları önemlidir.Bu konuda en büyük mesuliyet devletindir.Süper binaları müthiş kira bedelleriyle kiralayıp daha önce çalıştıkları yerleri terk ederek daha lüks bir ortamda çalışmaya başlayan bürokrasiden daha çok bu gençlere bina kiralamaları yapmalı ve yetiştirilmelidir.Devlet yurtlarından kaçışa sebep olan faktörler araştırılıp giderilmelidir.Yani genç kızları mahalle ortasında bir apartmanın bilmemem kaçıncı katında kem gözlerden kötü tavırlara muhatap olmaktan kurtarmak lazımdır.

Özel yurtların çok pahalı olduğu yönündeki şikayetleri işitmeyen yoktur.Apart yurtların normal daireden pahalı olduğu gerçeğini de bilmeyen devlet adamı var mıdır acaba?Özellikle de büyük şehirlerdeki barınma meselesi başka olumsuzluklara çanak tutmaktadır.Kendi şehrinin üniversitesini yeterli bulmayan,ortamı sosyal bulmayan gençlerin velilerden habersiz tercih ettikleri büyük şehirlerdeki beklentileri bir anda çileye dönüşüp hafakanlar basmaktadır.Küçük yerleşim birimlerinde de  aynı durum olsa da nispeten daha uygun bir çıkar yol bulma imkanı vardır.

Sovyetler zamanında köylerden gelen her lise öğrencisine her üniversite öğrencisine devlet hem burs(stependiya) hem de yurt vermek mecburiyetindedir.Balalar bahçesine süt verilmeden lise çocuklarına süt dağıtılmamaktadır.Lise veya fakülte fark etmez hemen yanı başında imkanlar ölçüsünde okulun bahçesinde yurtları vardır parasız.(burstan kesilir)Hiçbir veli çocuk nerede kalacak” endişesini taşımaz.

Yabancı Diller Üniversitesi’nin yurdunda kalan öğrencilerin hocaları sırayla bizdeki belletmenlik gibi bir görevleri varmış.Buna  o ücrete ihtiyacı olanlar daha çok rağbet ediyorlarmış.Bizim bölümden de onbir öğrenci o yurtta kalıyor.Kaldıklarını yurdu biliyorum lakin hiç gitmemiştim.Çünkü mahrumiyetleri çok” diyordu öğrencilerim.Bir hafta sonu beni de belletmen yazacaklarını söyledi prorektör(rektör başyardımcısı).Sadece hafta sonuyla sınırlıysa gideceğimi söyledim.Bunu işiten bizim öğrenciler(Türk dili bölümünden başka ,İngiliz,Fransız ve Alman dilinden olup da ikinci dil seçeneğini Türkçe olarak tercih eden öğrenciler)hazırlık yapmaya başladıklarını işittim.Böyle yaparlarsa gelemeyeceğimi söylediğimde zaten hazırlık diye etrafın temizliği hazırlığı imiş.Beş katlı bir bina.Beş girişi var.Kız –erkek farklı katlarda kalıyorlar.Bölümler aynı katları paylaşmış.Lakin arada geçişleri engelleyecek engel veya kapı yok.Yemek  ve çay pişirilecek mutfak ortak.Gaz ile ısınmaktalar lakin sular sık sık kesilmektedir.O gün bizim nöbetçi olduğumuzu işiten diğer bölümlerden de öğrenciler bizimkilerin katına yığıldılar.Kimi meraktan,kimi konuşmaktan mesut olacağından,kimi de farkı fark etmekten toplanmışlar.Değersiz hediyeler ile nescafe,çikolata,bisküvi tarzındaki hediyelerle mutlu oldular.Özellikle nescafe en değerli hediye idi.Bunca kalabalıktan sıkılıp kahvelerini alan kendi katında içsinler dedik.Gece on ikiden sonra dışarı çıkmak da içeri girmek de yasak.Bizim kalabalık ve sohbet sabah yakınına kadar devam etti.Elbette takip eden KGB ajanları da vardı.Zaten başka bir görevlendirme de yapmadılar.Alakayı yok etmek içindi elbette.

Öğrencilerin bu mutlu günü,okula başlama vakti kabusa dönmemesi için kapasitesi artırılmış yurtlar, nezih barınma yerleri, devlet kontrollü ve ucuz yurtların yurdumun gençlerine hizmette en başta gelen vazife olmalıdır.TOKİ, yurt yapımına daha çok destek vermelidir.Elbette kız yurtlarında görevlendirilenlerin ve yurt güvenliğini sağlayanların ister özel isterse de resmi olsun dikkatle seçilmeli hatta birkaç yılda değiştirilmelidir.Devletin buna yeten imkanı da vardır  rızası da vardır.Belki bürokrasi yavaştan almaktadır.İsmi deşifre olsun veya olmasın bütün cemaat yurtları barındırmaktan önce kendi adamlarını yetiştirme hedefinde olduklarından gençleri oralara muhtaç edilmemelidir.Biri piyasadan çekildiyse diğerleri başkaları fırsat kollamaktadırlar.”Fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür nesiller yetiştirmek” ancak böyle mümkün olacaktır.”Aklını,beynini kalbini,gönlünü,idrakini başkalarına emanet etmeyen nesiller” ancak böyle mümkün olacaktır.

Özel yurt ve apart fiyatları da denetlenerek adeta bir vurgun anlayışıyla hareket edenlere fırsat verilmemelidir.Yurdumun insanının yurt meselesi şu günlerde en kesif sıkıntılardandır.

YURT MESELESİ

Üniversitelerin kayıtlardan sonra  yeni öğretim yılına bazıları başlasa da bir kısmı hazırlıklarına devam etmektedir.Okul kazanmak kadar zor olan barınma,yurt meselesi velileri daha derinden düşünmeye sevk ederken gençler kazanmanın kayıt yaptırmanın,kapağı atmanın sarhoşluğu içerisindedir.Okul açılıp bir hafta geçtikten, devamsızlıklar yazılmaya başladıktan sonra sıkıntı basacaktır.Lakin en büyük sıkıntı velilerindir elbette.Kayıt esnasında kapıda stand açıp gençleri çalmaya çalışanların bir önemli aktörü yok olmuşa benziyor.Onlar zaten tavsiyeli,referanslı aldıkları için acemi tavlama zamanı da artık yok olmuşa benzemektedir.Özellikle kız çocuklarının barınma mecburiyeti emniyetli yer arayışları önemlidir.Bu konuda en büyük mesuliyet devletindir.Süper binaları müthiş kira bedelleriyle kiralayıp daha önce çalıştıkları yerleri terk ederek daha lüks bir ortamda çalışmaya başlayan bürokrasiden daha çok bu gençlere bina kiralamaları yapmalı ve yetiştirilmelidir.Devlet yurtlarından kaçışa sebep olan faktörler araştırılıp giderilmelidir.Yani genç kızları mahalle ortasında bir apartmanın bilmemem kaçıncı katında kem gözlerden kötü tavırlara muhatap olmaktan kurtarmak lazımdır.

Özel yurtların çok pahalı olduğu yönündeki şikayetleri işitmeyen yoktur.Apart yurtların normal daireden pahalı olduğu gerçeğini de bilmeyen devlet adamı var mıdır acaba?Özellikle de büyük şehirlerdeki barınma meselesi başka olumsuzluklara çanak tutmaktadır.Kendi şehrinin üniversitesini yeterli bulmayan,ortamı sosyal bulmayan gençlerin velilerden habersiz tercih ettikleri büyük şehirlerdeki beklentileri bir anda çileye dönüşüp hafakanlar basmaktadır.Küçük yerleşim birimlerinde de  aynı durum olsa da nispeten daha uygun bir çıkar yol bulma imkanı vardır.

Sovyetler zamanında köylerden gelen her lise öğrencisine her üniversite öğrencisine devlet hem burs(stependiya) hem de yurt vermek mecburiyetindedir.Balalar bahçesine süt verilmeden lise çocuklarına süt dağıtılmamaktadır.Lise veya fakülte fark etmez hemen yanı başında imkanlar ölçüsünde okulun bahçesinde yurtları vardır parasız.(burstan kesilir)Hiçbir veli çocuk nerede kalacak” endişesini taşımaz.

Yabancı Diller Üniversitesi’nin yurdunda kalan öğrencilerin hocaları sırayla bizdeki belletmenlik gibi bir görevleri varmış.Buna  o ücrete ihtiyacı olanlar daha çok rağbet ediyorlarmış.Bizim bölümden de onbir öğrenci o yurtta kalıyor.Kaldıklarını yurdu biliyorum lakin hiç gitmemiştim.Çünkü mahrumiyetleri çok” diyordu öğrencilerim.Bir hafta sonu beni de belletmen yazacaklarını söyledi prorektör(rektör başyardımcısı).Sadece hafta sonuyla sınırlıysa gideceğimi söyledim.Bunu işiten bizim öğrenciler(Türk dili bölümünden başka ,İngiliz,Fransız ve Alman dilinden olup da ikinci dil seçeneğini Türkçe olarak tercih eden öğrenciler)hazırlık yapmaya başladıklarını işittim.Böyle yaparlarsa gelemeyeceğimi söylediğimde zaten hazırlık diye etrafın temizliği hazırlığı imiş.Beş katlı bir bina.Beş girişi var.Kız –erkek farklı katlarda kalıyorlar.Bölümler aynı katları paylaşmış.Lakin arada geçişleri engelleyecek engel veya kapı yok.Yemek  ve çay pişirilecek mutfak ortak.Gaz ile ısınmaktalar lakin sular sık sık kesilmektedir.O gün bizim nöbetçi olduğumuzu işiten diğer bölümlerden de öğrenciler bizimkilerin katına yığıldılar.Kimi meraktan,kimi konuşmaktan mesut olacağından,kimi de farkı fark etmekten toplanmışlar.Değersiz hediyeler ile nescafe,çikolata,bisküvi tarzındaki hediyelerle mutlu oldular.Özellikle nescafe en değerli hediye idi.Bunca kalabalıktan sıkılıp kahvelerini alan kendi katında içsinler dedik.Gece on ikiden sonra dışarı çıkmak da içeri girmek de yasak.Bizim kalabalık ve sohbet sabah yakınına kadar devam etti.Elbette takip eden KGB ajanları da vardı.Zaten başka bir görevlendirme de yapmadılar.Alakayı yok etmek içindi elbette.

Öğrencilerin bu mutlu günü,okula başlama vakti kabusa dönmemesi için kapasitesi artırılmış yurtlar, nezih barınma yerleri, devlet kontrollü ve ucuz yurtların yurdumun gençlerine hizmette en başta gelen vazife olmalıdır.TOKİ, yurt yapımına daha çok destek vermelidir.Elbette kız yurtlarında görevlendirilenlerin ve yurt güvenliğini sağlayanların ister özel isterse de resmi olsun dikkatle seçilmeli hatta birkaç yılda değiştirilmelidir.Devletin buna yeten imkanı da vardır  rızası da vardır.Belki bürokrasi yavaştan almaktadır.İsmi deşifre olsun veya olmasın bütün cemaat yurtları barındırmaktan önce kendi adamlarını yetiştirme hedefinde olduklarından gençleri oralara muhtaç edilmemelidir.Biri piyasadan çekildiyse diğerleri başkaları fırsat kollamaktadırlar.”Fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür nesiller yetiştirmek” ancak böyle mümkün olacaktır.”Aklını,beynini kalbini,gönlünü,idrakini başkalarına emanet etmeyen nesiller” ancak böyle mümkün olacaktır.

Özel yurt ve apart fiyatları da denetlenerek adeta bir vurgun anlayışıyla hareket edenlere fırsat verilmemelidir.Yurdumun insanının yurt meselesi şu günlerde en kesif sıkıntılardandır.

ÖDÜNÇ KİTAPLA KÜTÜPHANE KURMAK

Kütüphaneler Haftasını kutlamaktayız.Kitap okuma oranı karşılaştırmasında Japonya adam başına düşen yılda 37 kitapla birinci,Türkiye altı kişiye bir kitapla sonuncudur. Bu da bize  gösteriyoruz ki kitap okumuyoruz. Hep şikayet ediyoruz” benim çocuklar okumuyorlar” diye.Ama sen kendin de okumuyorsun ki. Sen okumazken, nasıl örnek olacaklar? Kötü örneklerden sigara içme konusunda menfi örnek olurken bir güzel örnek  yok mudur hayatında? Evine her gün bir gazete, her hafta bir dergi, her ay bir kitap alıp getirmemiş, okumamışsın, ne beklersin çocuklardan? Hatta çocuğun elinden tutup, bir kitap fuarına götürmemişsin. Bir kitap katalogu da getirmemişsin.Nasıl bir netice beklersin ki?

Başbakan, vezir-azam Ahmet Vefik Paşa, dostu  Sait Halim Paşa’nın misafiri olur.Şahsi kütüphanesini gezerken birkaç kitabı beğenir.”Bunları bana verir misin?” der. Ödünç istiyorum” der. Sait Halim Paşa da” Hayır veremem.Bunu benden nasıl istersin. Biliyorsun bu kütüphaneyi ben  ödünç alıp da vermediğim kitaplarla kurdum.Bu sebeple veremem” der.Bizim ne ödünç verecek kitabımız, ne de ödünç kitap alma arzusundaki insanımız vardır. Kütüphanelerden ödünç kitap alan kaç öğrenci vardır acaba? Kütüphaneye üye kaç gencimiz vardır acaba?

Köylerde yolun ve elektriğin olmadığı bir zamanda ilkokulu okuduk. Babam rahmetli hem Arap hem de Latin alfabesini çok iyi bilen aydın bir insandı.Her çarşıya giden mutlaka bir gazete getirirdi bize. Lambanın isli ışığında gazetenin ön yüzünü babam okurken biz de kardeşlerimle gazetenin arka sayfasını okuyabilmek için yer kapmaca yarışı yapardık. O zaman yayımlanan Yeni İstanbul Gazetesi, rahmetli Yılmaz Öztuna’nın Türkiye Tarihi isimli kitabını cilt cilt hediye verirdi.Ayrıca ramazan ayında da Kuran ve mealini verirdi.İşte gazetenin gelmediği veya tamamen okuduğumuz zamanlarda da bu kitapları okurduk. Şimdi hala gazetesiz bir gün, kitapsız bir zaman olmamıştır evimde ve çocuklarımın evinde.

Memuriyetin ilk yıllarında yaşadığım şehirden başka bir şehre gittiğimde özellikle de Ankara’ya gittiğimde mutlaka boş bir zamanım olursa isterse yarım saat olsun mutlaka bir kitapçıya gider yeni çıkan kitaplara temas eder, ilgimi çeken kısımlardan mutlaka bir paragraf da olsa okurdum. Diyanet yayınevinde Nihat Keklik’in Aşk Estetiği isimli kitabını okurken zamanı unutmuş hem randevuma geç kalmış, hem de görevlinin,”hocam kitabı bitirdiniz almanıza gerek kalmadı” ikazına muhatap olmuştum.Kitabı aldım elbette bu sözlerden sonra.Ankara dönüşünde elimdeki poşette mutlaka kitap olurdu.Param çoksa birkaç kitap ve çocuklara da Osman Nuri lokumlarından alırdım.Param lokuma yetişmiyorsa yani az ise kitap bir tane alır lokum almazdım.Eve gelince hanım çantada lokum var mı diye bakar,şayet varsa merakla bekleyen çocuklara ikram ederdi.Kitaplara da ses çıkarmazdı.Ama çantada lokum yoksa kitapların varlığına kızar” çocukları sevindireceğine kendine iyilik yapmışsın” derdi.Ben de şayet lokum da varsa huzur içerisinde mutlu bir şekilde eve gelir çantayı önlerine atardım.Lokum yoksa yine ne bahane uyduracağımı düşünürdüm.

Şimdi kitaplar yazdım.Yazmaya da devam edeceğim.Şu ana kadar on beş kitabım oldu.Tahminen kırk binin üzerinde kitap sattım.Hatta Azerbaycan Türkçesine çevrilen kitabım da var.Konferanslara da katıldım.Kitap fuarlarına hem yurt içi hem de yurt dışındakilere katıldım ama bizdeki alakanın azlığı elbette üzmektedir.Lakin sevinecek bir taraf var o da batı normlarına yakın sayıda kitabın basılıyor olmasıdır.Milli Eğitim Bakanlığı, her öğretmeni herkesin kendi seçeceği bir dergiye abone yapmalıdır.Her gün yayımlanan bir gazeteye  abone yapmalıdır.Ücretin yarısı devletten, diğer yarısı da öğretmenden tahsil edilmelidir.Çünkü Özbekistan’da uygulanmaktadır.Unutmayalım ki kitap en iyi arkadaştır.Ne dedikodu eder,ne kötü yola sevk eder, ne de aklını çeler.Unutmayalım ki dinimizin ilk emri de”oku” olmuştur.Vardım mektebe eyledim ilim talep,dediler ki önce edep sonra edep”. “Dersini almış da ediyor ezber” diye bir türkümüz var şimdi.Şimdi ne dersini ezber eden, ne dekitabı eline alan kaldı.Varsa da yoksa da internet,sanal alem,elektronik bağımlısı olduk.Okumak yerine bakmak seyretmek kalıyor geriye.

TERÖR VE BİLDİRİ

“Aydınlar bildirisi” diye bir saçmalığa imza atanların kimliklerine bakınız. Tamamına yakını sol düşüncede insanlar.Seksenli doksanlı yıllarda bazı ahmak Müslüman görünümündeki adamlar da aralarına karışırdı. Şimdi iktidar olmanın nimetleriyle beslendikleri için sesleri çıkmamaktadır. Şimdi” ihanet bildirisi” diye yüksekten maval  atan çizgisiz İslamcı da bu kara gurubun vazgeçilmeziydi. Bunların hakkında yıllarca ”aydının afyonu, aydınların ihaneti, hangi aydın” gibi kitapların yazarları hep vatansever oldukları için ”devletçi” yaftasıyla yaftalanıp tu kaka edilmişlerdir.

Aydınlar bildirisi diye ortaya çıkan metin kimin kaleminden çıkarsa çıksın ortak özelliği solcu olan adamların bildirisidir.İmza atanların büyük çoğunluğu öğrenciliklerinde de bu işlerle uğraşan okulda da kendileri gibi Marksist fikirleri olan insanlardır.Demokrat partiyle gelen demokrasi, kaybedilen iktidar, milli şefin hırsı, okullar ve öğrencilere el atmayı akıllarına getirdi. Yakın zamana kadar da askerden imdat beklerlerdi de olamayınca ”kartondan kaplanlar” diye hakaret ederek alakayı kestiler.Çünkü, Köy Enstitülerinde yetiştirilen standart kafa yapısına sahip solcu gençler ile Halk Evlerinde yetişen kafası ütülenen gençler, imdat olarak baş vurdukları kaynak oldu.Önce bu gençlere “anarşist gençlik,aykırı gençlik” diye bir paye verdiler. Gençlerin de bu payeye ve maddi imkanlara ihtiyaçları vardı .Dört elle sarıldılar. Altmışlı yılarda bu gençleri tahrik ederek bir sonuç alabilmek için bu defa ”devrimci gençlik” dediler. “Devim kanla yazılır” diyerek sloganlar atarak doldurdular meydanları. Bu da gençlerin hoşuna gitti. İşte Dev-Genç etrafında toplanan bu insanlar, çok can yaktılar. Düzeni değiştirmek için başarmadılar ancak, çok daha düzesizliğe sebep oldular. Yetmişli yıllarda ise bu birlik bozuldu, farklı fraksiyonlar çıkınca bu defa “ilerici gençlik” yaftasıyla meydanlara sürdüler. Bu gençliğin ağabeylerinden aldığı nöbeti daha da karıştırarak bir ihtilale yol açan eylemler yaptılar.Yetmişlerin başında da aynı grup altmışlı yılların, 68’li neslin anarşisi ile devraldıkları olaylar silsilesi yine kendileri gibi düşünen ordudaki devrimcilerin ihtilal yapma yarışlarına,  fraksiyon hastalıklarına boğularak kadük kaldı. Doksanlı yıllarda  ise bu insanların yeni nesle verdikleri unvan “protestocu gençlik” oldu. “Karşıyım karşı her şeye karşı” düsturu ile hareket eden kadrolu protestocular doğdu. Yüksel caddesindeki, İstiklal caddesindeki kadrolu eylemciler gibi her an her eyleme hazır, her çağrıya koşan insanlar.

İşte bu bildiriye imza atanların profili bu.Birkaç sapık “islamcı” da eksik olmasaydı görüntü tamam olurdu.Zaten Kandildekilerin de söylediği “bu günkü kazanımları solcular ve aşırı İslamcılar sayesinde elde ettik” olmadı mı? Çünkü onlar yoklar artık, onlar ya müteahhit veya yorumcu olup veya genel yayın müdürü olup köşe oldular.Bu imza atmalara da gerek kalmadı.Peki bu metne imza atanlara da aynı imkanları verseniz onlar da ortalıktan toz olurlar mı? Bunu “akademisyenlerimizde bilim etiği var mı” araştırmasını yapan üniversitenin aldığı sonuçla cevap verelim: %70 evet toz olurlardı.

Mesleği eylem olan , geçmişi eylemcilikle dopdolu olan insanların bir araya gelip bu tür işlere katılmaları bu anlayışın devlete karşı bir eylem olduğuna bakmaksızın ortak bildiri oluşturmaya iten sebeplerdir. Belki de Kandil mensuplarıyla aynı okulda okuyanları da vardır içlerinde.Bu insanların şerrinden vatanımız emin olsun diye dualar etmeliyiz.

Bu RSS beslemesine abone ol